Bir gezi yazısı: Adaya gittik biz

11 Eylül 2010 Cumartesi


Bayram tatili münasebetiyle hem biraz deniz havası almak hem içine girince cebinizdeki paranın sikko kafeler ve saçmasapan barlarda aniden esrarengiz bir şekilde ortadan kaybolduğu Kadıköy-Cadde -Taksim Şeytan Üçgeni’nden kaçmak için sevdiceklen adaya gidelim dedik. Kendimize her biri bir birinden müstesna Prens Adaları’ndan Heybeli’yi seçtik. Fakat çok orijinal bir tatil planı yapamadığımızı vapur iskelesine varınca anladık zira İstanbul nüfusunun büyük bir kısmı da bizim gibi adalardan herhangi birine kaçmaya çalışıyordu.

Kendimizi zar zor vapurun içine tıktığımızda sanki ada vapurunda değil İtalya’ya giden bir mülteci gemisinde gibiydik. 1 saatlik yolculuğu ayakta geçirmek istemediğimizden ve oturacak yer de olmadığından yere bağdaş kurmak suretiyle mülteci imajımızı pekiştirdik. Üstümüze basan insanlar olsun, kahvesini üzerimize dökenler olsun, yanımıza yarım göt sıkışmaya çalışanlar olsun bu gibi tatlı olaylarla yolculuğumuza devam ettik. Hatta yanımızda oturan çocuklu ablanın sevimli veledinin bize bakıp bakıp “Petrolofisiiiii” diye bağrınmasının üzerine özel güçlerimizi kullanarak bu sevimli kerizi uyuttuk (hayır elbette çocuğa keyif verici bir madde vermedik, aşk olsun biz öyle insanlar mıyız? Hem niye mamülleri ziyan edelim?)

Ağırlık ve dalgalardan sebep 40 derece kadar sola yatmış vapurumuz ada iskelesine yanaşıp diğer yolcularla beraber adeta Normandiya çıkarması yapıyormuşuzcasına karaya ayak bastığımızda mis gibi at boku kokan ada havasını içimize derin derin çektik. Adanın merkantilist esnafından alışverişimizi yapıp son kazığımızı da yedikten sonra at bokları üzerinde sekerekten mesire yerine ulaştık.( Çok heyecanlıyım bu kelimeyi cümle içinde kullandığım için durmadan “mesire, mesire, mesire” demek istiyorum).

Adaya bizimle beraber akın eden kişiler sanırım plajlara yöneldiği için mesire (allahım bi kez daha yazdım, ne kadar mes’udum) yerleri beklediğimizden daha boştu. Gün boyu tıkınarak, içerek ve dağ tepe dolanarak eğlendik.

Yorgun, mutlu ve at boku kokulu bir şekilde yine mülteci gemimize binerek geri döndük. Yolda müzik dinleyip, kek yidik çay içtik. Hayat filan güzel şeyler diye düşündüm; derin düşüncelere daldım; sonra anladım ki derin düşüncelere filan dalmamışım uykum gelmiş sadece. Neyse.

Bi dahakine Büyük Ada’ya mı gitsek lan?

Kısa Kısa

• Vapur iskelesinde “Aşkınızı tazeleyin/aşk bir sudur iç iç kudur” diye su satmaya çalışan esmer vatandaşlar en güzel duygunun insanıdır.
• İkimiz de gün görmemiş birer apartuman çocuğu olduğumuz için bayır aşağı inerken hızımızı alamayıp “Simen ben duramıyorum olum!”, “Yurdun ben de lan!” diyerekten ağaçlara toslar olmak.
• Çift görünce pis pis bakan muhafazakar aile…Ne bakıyosunuz olum?
• Yine tüm çiftleri 50 metreden göz hapsinde tutan bekçi amca..amacın ne?
• Yanan mangalı olduğu gibi çöp konteynırına atan dana söndüremiyosan su dök üstüne toprak at ne bileyim.
• Pikniğe yanında 5 tane çakı getiren sevgiliden tırsarım arkadaş…