Ben imkansız aşklar için yaratılmışım....

31 Mayıs 2009 Pazar

Bu gece sizinle aramda çok uzun bir mesafe olmasa da aslında benden çook uzaklarda olan bir şeyden bahesedeceğim....Onu özlüyorum, o kadar özlüyorum ki sevgili okur bir atı bile özleyebilirim. Biliyorum o çok yakınımda, mutfağımdaki dolapta ama ona erişemiyorum....

O... Fiskobirlik fındık ezmesi... Diyet yapmalıyım...çağırma beni noolur, bihterleşme...


Dün gece rüyamda gördüm hatta..Kocaman bir dilim ekmeğin üstüne sürüp yiyodum seni yanında sıcacık çayımla. Sonra bir dilim bir dilim daha. Ani şeker yüklemesinin beynime doğru yükseldiğini, vücudumu manasız bir enerji ve mutluluğun sardığını hissettim.

Kan ter içinde uyandım...Herşey bir rüyaymış. Kalktım mutfağa yürüdüm emin adımlarla...Buz dolabına yöneldim..Bi bardak su doldurup içtim...

90'lı Yılların Gruplarına Gugıllama

30 Mayıs 2009 Cumartesi


Dün sabah işe gtimek üzere hazırlanırklene bilinç altım şöyle bir şarkı kustu "90 lı yılların aşkı bu konforlui hızlı ve tüketen...90'lı yılların aşkı bu bişey bişey bişey..." . İlkokulda filandım sanırım bu şarkı çıktığında. Sabahleyin servise binmeden evvel televizyonda bole yeni yeni pıtırcıklanan rock guruplarının klipleri dömerdi. Bu garibanların klipleri gün içinde asla gösterilmez. Sabahın 6-7 si gibi aynı sıra ile bir gösterilirdi (Rokçı uyumaz!). Sonra aklıma takıldı peki ne olmuştu bu sabah ezanı rakçılarına?

Hemen bi gugıllama yaptım. "90 lı Yılların Aşkı" şarkısını Mask isimli grup söylüyormuş. Sona noolmuş peki Mask'a bilmiyoruz. Hatta Kapılar ardında diye de bir şarkı vardı (Kapılar ardında yaşam kapılar ardındaaa) o da Mask'ın mış. 95 çıkışlı albüm de aynı adı taşıyormuş. Güsel sesli vokalist ablanın da ismi Ebru Kalabaş mış.

Sonra başka klipler de vardı dönen. Mesela Grizu diye bir grup vardı. Uzun saçlı ve fakat ruj sürmüş genç erkek vokalistiyle tazecik dimağıma kazınan bu grup 1993 'de kurulmuş; ilk ve son albümleri Tuzlabuz dağıtım yetersizliğinden filan coflamış ama grup halen müzik yapmaya devam ediyormuş. Kafama kazınan şarkı ve klip ise "Bütün Bunlar Düş".

Acil Servis'in muhteşem introlu şarkısı "Hey Bebek" (Hey bebek götür beni o temmuz akşamınaaaa), Merküri diye bi grup o yıllardan aklıma takılan ama şu anda arama yapmaya üşendiim gruplar.

Tanıdık simalar da vardı. Mesela Kargo (henüz Koray Candemir vokalistleri olmamışkene) "Yıllar Sonra". Yazarın kişisel notu: "Kim derdi ki kuçuk simen büyüyünce klibe mekan olmuş okulda okuyucak.. Hayatındaki en önemli insanları o okulda bulacak.." Sonra Mor ve Ötesi'nin ilk ve bence en bayık dönemleri...Sevenlerini tenzih ederim, lütfen kafama vurmayın.

Şebnem Ferah, Özlem Tekin gibi neredeyse çıktığı anda patlayanlara hiç değinmiyorum müsaadenizle.

İşte böyle böyle şeyleri dinnerken gelirdi servis.. Ben çantamı sırtıma vurur, İstanbul'un doğalgaz öncesi kükürt esanslı sabah kokusunu içime çeke çeke okuluma giderdim. O zaman Petek Dinçöz, İsmail YK fln yoktu; güzel günlerdi..

CEPÇİ

28 Mayıs 2009 Perşembe

Bu sabah Kozyatağı Üsküdar minibüsümde tın tın işime giderkene radyodan Ciara isimli kıwrak yawrunun cıstak cıstak son şarkısı Love Sexy Magic'i dinneyip, "lan bugün de ne sıcak yaptı anam" diye düşünürken aniden otobüsteki bir hanım kızımız en tiz ve dahi cırlak sesiyle "Terbiyesiz sen!" diyerekten feveran etti.. Tabiki olayın hemen bir fordizm wakası olduğu geliyor akla ama öyle değilmiş Yenisahra civarını mesken tutan yeni bir çetemsi milleti çarpıomuş. Cepçi olacak terliksi heywan anında arabanın kapısından dışarı atıp topukladı..İstanbul'da artık alışılmadık bir durum değil cepçi de kurban da artık o kadar cool yaklaşıyor ki olaya. Ve herşey o kadar hızlı dönüyor ki eski haline..Olaydan 10 dk sonra herkes bu konuyu konuşmayı kesti, ben kulaklığımı geri taktım başka bi kıç sallamalı zenci şarkısı dinnemeye başladım.

Time goes by so slowly

26 Mayıs 2009 Salı

Bloga Hintli girmiş lan! Aneem meşur mu oluom lan yoksa. Bu arada Hinli arkadaş! "Namaste Bebişim!". Orda saat kaç şimdi.? Bu soru son zamanlarda hayatımın çok büyük bir kısmını kaplamaya başladı. Sevdiceki Amarıga'ya yolladığımdan kelli böyle. Sabah kalkıyorum 7.00 de (am) direk bilgisayarımı açıyorum. İşe gitmeden o arada konuşabiliyoruz bir de akşamüzeri 4.oo gibi (pm:). Fakat hala bu saat farkı olayına aklım eremedi; kafam da almıo. Nası oluo lan?. Yani nası olduğunu coğrafi olarak biliom da reel anlamda nasıl oluyorda oluyor yani. Bence 21. yüzyılda hala saat farkı gibi şeylerin yaşanması çok yanlış. Bi çözüm getirilmeli yaane (sarışın değilim ben bu arada)

Demem o ki insanın sevdiğiyle arasına mesafelerin yanı sıra bir de saat farkının girmesi çok fena. Sanki iki ayrı galakside yaşıyor gibiyiz. Orada gündüz burada gece, orda zenci var burada yok falan. Matematiksel anlamda tam bir dangoz olduğum için blogun altına 2 saat koydum biri O'nun olduğu yerin diğeri buranın zamanını gösteriyor..Tek ortak noktaları ikisinin de çok yavaş ilerlemesi.

Hem ben daha zaman kavramına bile bir anlam verememiştim ki...Nası tanımlayabileceğini. Hissedemiyorsun ama geçiyor gidiyor biliyorsun. Dur Vikipedi'ye bakim...Baktım diyor ki: "Zaman, ölçülmüş veya ölçülebilen bir dönem, uzaysal boyutu olmayan bir kontinyum."..Hee sağol be anam..Çok yardımcı oldun valla. Böle kontinyum şeylerle uğraşamıcam..Nese can eriği kadar beynimi bunlarla yormayayım. Saat burda 10 orada iki neyse yatayım ben. Belki karga bokunu yemeden konuşabilirm iki gözümün çiçeğiyle
25 Mayıs 2009 Pazartesi

Yorucu geçen bir günün ardından...(daha klişe olamazdım)


Biraz önce geldim eve. Yimemi yidikten sonra şu blog şeysini az bi kurcalıyayım dedim.

Her sabah yaklaşık 7.30 gibi evden çıkıp 15 dk kadar minibüse binmek için yürüyorum. Öncelikle burada İstanbul minibüsleri ve minibüsçülerine kalbimin en derin yerlerinden seslenmek istiyorum..Ölün lan! tek istediğim sadece ölmeniz..Basit yani.. Yok benim babam, abim, kaynım minibüsçü die çıkanınız olusa alnını karışlarım. Trafiin, yolcunun, yayanın ağzına sıçıp bide para kazanan bu güzide insanlara yasin okunmaz sanırım. Nese gödüğünüz gibi bu münübüs konusunda yaralıyım hafiften bi duygu seli oldum.

Aslında sadece minibüsler değil sorun, otobüsler, vapurlar, motorlar, doluşlar ...onlarca insanın tavuk gibi sıkış tıkış gittiği gitmeye mecbur da bırakıldığı abuk ve saçma toplu taşıyamama sistemi. Hele bir de metrobüs diye birşey var. Sanırım en büyük hayal kırıklığım da budur. Ben metrobüsü ciddi ciddi metromsu bişi sanıodum lan! Olum bu bildiğimiz otobüs. Zaten gidemiyormuşlarda yanlış almışlar (biliosunuzdur zaten). Hatta bunların fenafillah durakları var e-5 de. Orada biriken insan yığınını gördükten sonra Kavimler Göçü'nün nasıl birşey olabileceği ilk defa gözümde canlandı. Metrobüzden kendini atan öncü klanlar otobüslere doluşurken arkada kalıp kendine yer bulamayan artçı kavimler ise minibüsleri zapturapt altına aldı.

Aslında çok seviyorum lan ben yaşadığıkm şehiri. Mesela bi şehri sevebilmenin en iyi ölçütü bana göre koku. Hatta bir sürü şeyi sevip sevmemenin ölçütü. Zira ben herşeyi iyi kötü ayrıd etmeden kokluyorum. İnsanları, yemekleri, anlam veremediğim cisimleri.. Nese bunu başka bi zaman analtırım. İstanbul ise buram buram kokan bi şehit. İyot, çöp, yosun, çiçek(evet çiçek lan bu şehrin her yerinde manyak gibi çiçekçi var), lağım, kebap, toz, kum, ter. Herşeyin karışımı gibi kokuyor sanki. Ama bu şehri bu kadar sevmeme rağmen maalesef bi gün yollarda çıldırıcam. Bi minibüz şöförünün kafasını ısırıcam, bi otobüsün camını indiricem, 3-5 uyuz otobüs teyzesini dövücem...

Bu muhabbet böyelece gider sanırım. Ben yazdım diye İstanbul'un toplu taşıma sorunu çözülmes zaten. Bugükü yazımı otobüste birebir başıma gelen bir olayı anlatarak sonlandırıyorum.

Otobüs: 14B
Zaman: Ben diyim 2002- sen de 2003
Ablam yaklaşık 30-35 yaşlarında bindiği andan itibaren arkasında beliren delüganlı ya arada dönüp pis pis bakmakta ama sonra önüne dönmekte. Bu arada da çocuğun da hatunu ellediği, fortladığı fln yok (fordizim başlıbaşına bir yazı konusudur bu arada); aralarında 15-20 cm mesafe var. Neyse kadın bindikten bir 30 dakika kadar sonra bacım patlar: "Öte get acıh! Üstüme çıhtın". Çocukda sakin bir sesle otobüsün çok kalabalık olduğunu bu sebeple
o kadar yakın olduğunu kendisinin sapık olmadığını belirtti. Fakat gazı alan tipik yurdum çaçaron ablası bik biklenmeye devam etti. Akabinde çocukla aralarında çok fena bir ağız dalaşı başladı. Kadın afıra köpüre konuyu uzata uzata çocuğu cinnet kıvamına getirdi. Sonunda çocuk "Neyine bakacam senin" kabilinden bir laf etti. Sonra anaaam...Ablam koptu, tam anlamıyla delirdi vebu kadar zamandır aklımdan çıkaramadığım şu cümleyi kurdu "De get ule bıraksaydım salıverecedin zırtıma". Neyi nasıl salacaktı pek anlamadım ama o an otobüste ağlayan bebeler bile sustu sayın okuyucu.

İşte bu da böyle bir anımdır....

PiEs: Sonunu iyi bağlayamadım sanırım, nese olduğu kadar artıkın....

Yarın İş var (AQ)

24 Mayıs 2009 Pazar

hayatım boyunca amaçları olan bi insan oldum... Yok anadlu lisesi, yok üniversite, okuldayken çalışmaca fln. Hap yapacak bir işlerim vardı. Gidilmesi gereken yerler, yapılması gereken ödevler tırı vırı...Sonra okul bitti; dan diye iş buldum-şans bu ya..Hayatımın en sıkıcı ve anlamsız son bir yılı işte böyle başladı.. Dayımın deyimiyle "Napıyorum lan ben burda insanı" olmuştum. Muştum değil aslında hala öyleyim. Belki milletin işsizlikten borçtan kendini vurduğu bir dönemde bu benim yaptığım harbi orospu çocukluu ama işten ayrılıyorum. Bir ay sonra sanırım tamamen özgür olacağım...Tabi parasız ne kadar özgür olunursa, ne kadar özgür kalınırsa..Herneyse bu sıkıntılardan sebep gittim pisikolog (lan iyice Amerikan dizisi gibi oldun be simen) haytım boyunca yapmam gereken herşeyi yaptıktan sonra ( okul kazan, okul bitir, iş bul, iyi evlat ol, efendi ol...fln) artık kendime kendi istediğim bir amaç bulmam gerektiğini yoksa bir kaç sene içinde yan basacağımı şiddetle kafama kafama kaktı.... Bi daha da gitmedim zaten.

Bu sebeple bu blog aynı zamanda düz bi insanın kendisine bir amaç bulmasının da hikayesidir. Diyerek bu akşamki yazımı sonlandırır. Hepinizin gözlerinden öper ellerindne sıkarım...Daha gidip kendime yarın için iş kıyafeti seçicem...Iyyy kumaş pantolon kımıl kımıl..
Yanlız şöyle bi durum var ki ben bu blog müessesesine pek de hakim değilim. Hatta bu hiç bilmediğim bi mevzu olmadığını itiraf ediyim. "Ulan zevzek madem bilmiosun bu boku nie bu işe giriosun" diceksiniz şimdi sayın okur. Tarbiyesizlii böle en baştan ele alırsanız kalbinizi kırar ağzınıza sçarım sewgili okur. Lütfen terbiyemizi takınalım. Öğrenicez yavaş yavaş...

Aha açtık blogu peki ya şimci?

Allahım.Sonunda benim de bidene blogum oldu yalebbim...Sana şükürler olsun....

Aklımda anlatmak istediim bissürü şey var ve fakat neresinden başlasam bilemiyorum. Nese ben bi başliim arkası gelir işalla..
İçinizden " Ne anlatacaksın ki bre deyyus, ne numaran var ki senin?" dediğinizi duyar gibiyim sevgili blog okurları. Aman sanki sizin hayatınız çok eylenceli.. Okumazsanız da canınız saolsun napıyım...

Heh işte konsept bu aslında düz insanın normal maceraları...süpriz yok abicim burda ama seçmece var.. dıklayın sağ üst koşeye çıkarım hayatınızdan.. Ama bence az durun güzel şeyler anlatıcam...ilginç şeyler....