All is full of love

31 Temmuz 2009 Cuma

“All Is Full of Love” coverImage via Wikipedia

Benim az işim war...
Siz bunu dinneyin...
Ben gelicem....
http://video.google.com/videoplay?docid=-1025673033973591170

Reblog this post [with Zemanta]

Damacana vs Kadın

24 Temmuz 2009 Cuma

Geçtiğimiz günlerde Bursa’da su taşıyan bir canlının asansörde boş damacanayla fiil-i zina halinde yakalandığı haberini aldık. Sözkonusu canlının damacanalarla olan ilişkisinin uzun zamandır sürüyormuş. Öncelikle buradan Bursalı kardeşlerime afiyet olsun diyor, kendilerine kuvvetli bir ağız gargarası almalarını öneriyorum. Zira ben Bursalı olsaydım alırdım. Bloglar, forumlar, haber sitelerinde bu davranış topa tutulmuş. Evet hijyen açısından iğrenç bir durum ama neden olmasın ki? Netçede şişme kadınlarda delikli plastik değil mi? Hatta bir damacananın bazı durumlarda kadınlardan daha bile cazip olduğunu düşünebiliriz. Mesela:
-Damacanalar kapris yapmaz; başı ağrımaz; dırdır etmez.
-Seviştikten sonra sarılmanızı, muhabbet etmenizi filan istemez.
-İlgi beklemez (Berkecaaan sen benimlen ilgilenmiosuan tarzı feveranları olmaz)
-Damacanaların ağabeyleri ya da babaları yoktur.
-Damacanayla aynı eve çıkabilirsiniz. Tatile çıkmanız biraz garip olur ama…
-İsterseniz koruyucu mavi bantı çıkarmadan sevişerek “bakire damacana fentezisi” yapabilirsiniz.
-Damacanaların bekaret takıntısı da yoktur zaten. Kenardan açmalı kapağı plöp die açıp kansız, acısız olayı bitirebilirsiniz.
-Hamile kalma ihtimali yoktur. Kondomsuz, kabuksuz seks yapabilirsiniz.
-İsterseniz üstüne oturmak suretiyle aktif olarak da kullanabilirsiniz (loud & proud gay arkadaşlarımızı ve bayanları da unutmadık)
-Sıkılırsanız vazo olarak da kullanabilirsiniz.
Zaten yüzyıllardır kadınlarına bir cisim ya da mal muamelesi yapmış bir kültür ve coğrafyanın insanı olduğum için yadırgamıyorum erkeklerin de “cisimsevici” olmasını.
Hamiş: Sonraki yazı:- Metrobüs ve vitrin mankenisevicilik
-10 adımda fuckbuddy nize balans ayarı yapın, lastiklerini değiştirin.
Daha gider bu….

Bütün Kızlar Otlandık Otlandık Otlandık

21 Temmuz 2009 Salı

İstanbul’da beceremediğim diyet işini burada halletmeye çalışıyorum. Malum bir Ege beldesinde bulunduğumdan her tür saçma sapan ot çeşidine ulaşımım gayet rahat. Geldiğimden beri çeşitli ot yemekleri, ızgara et, diyet peynir ve salata yiyerek yaşıyorum. Tabi buna yaşamak denirse. Lan tatile çıktığımdan beri bir top yalamuk (dondurma oluyor kendisi) yemişliğim bir bira içmişliğim yok. Ha bun a rağmen pek de bir yol alamadım ya neyse.
Öteyandan diyet aşkıyla ailemi de telef ettim. Hepsine kendi yediğim diyet yemeklerden yediriyorum; sabahın 7’sinde uyandırıp yürüyüşe çıkartıyorum. Geçen gün nenemi anneme beni İstanbul’a geri yollaması için emekli maaşından rüşvet teklif ederken yakaladım. Dayım eve beni alacaklarına bir adet montofon ineği alsalar en azından etinden sütünden yararlanacaklarını yüzüme haykırmakta bir sakınca görmedi.
Bana gelince…Açım lan! Çok açım….Kilo da veremiyorum.
Deniz börülcesi, kepek ekmeği, layt beyaz peynir, bilimum otlar ve sebzeler hepinizden nefret ediyorum! Çıkın lan hayatımdan.

Ühü! gideyim ben bir şeftali yiyeyim ara öğünüm geldi.


Reblog this post [with Zemanta]

AQ Yurtdışı

19 Temmuz 2009 Pazar

Yurtdışı ole bişey ki benim için sevgili okur. Nası anlatsamki…
Bi türlü para denkleştirip gidememektir yurtdışı. Kafana yatan bi program bulsan paranın ya da zamanının olmamasıdır, olduramamaktır. Feysbukta lisede tanıdığın eziğin Prag, Barselona, Paris albümlerine “Way mna koym!” diyerekten bakmaktır.Hiç yurtdışında bulundunuz mu sorusuna kısa ve umursamaz bir hayır cevabı vermektir yurtdışı. Hep arkada kalan, bekleyen olmaktır. Sevgilinin gitmesidir, sevgiliyi beklemektir. Sevgilinin fotolarına bakıp kewaşe Korelinin tekiylen sarmaş dolaş fotolarını görüp kahrolmaktır yurtdışı…Mna koyim yurtdışı, mna koyim Koreli kaltak.

PiEs: Bu yazı yurtdışına sevgilileri gitmiş ve göt gibi kalmış tüm manitalara ithaf edilmiştir.

2009 Plaj Modası

12 Temmuz 2009 Pazar

Bildiğiniz gibi Akçay’daki yazlık, geçici istirahatgahımdan sesleniyorum. Günümün çok büyük kısmı sahilde geçiyor. Bu sebeplen yılın pilaj modasından sizi mahrum etmeyeyim dedim.
Bu yılın modası bayanlarda bikini ve astronot kıyafetli sekindeki tesettür mayoları, beylerde haşema, genç erkeklerde de çakma Bilabong şortlar. Ha şamrel şeklindeki kocaman lastiklerle de şık bir aksesuar detayı sağlanmış. Minik yavrılarımızda ise elbette minik sevimli bikini ve mayoları görürken, tesettür tarzı mayolara da rastlamak mümkün. Ne mutlu bize nasıl ki Çernobil patlamasından sonra ülkemiz kansereden kırıldıysa, 10 yıl sonra da bir kuşak raşitizm, kamburluk, osteoporozla uğraşacak.
Plajımızda konuşulan dil Türkçe görünümlü Almanca. O nası oluyo lan derseniz. Mesela örnek cümle şeyedelim “Alp Ereeen , Efe Cankaat zaynın swanyın der ştrasse”. Bu örnek cümlede öncelikle bu isimlerin maalesef gerçek olduğunu belirtmek istiyorum, ikincisi ben Almanca bilmiyorum, ama kadın ne diye bağrındıysa (bağırmak yoluylan iletişim kuruyorlar) çocuktan çok net bir nayn geldi. Kadın “babana sölerim bacaklarını kırar ştrasse” hesabı bişiler söyledi. Veled yine naynladı. Buradaki en önemli nokta devamlı bağırarak iletişim kurmaya çalışmaları ve çok kalabalık olmalı. Aynı anda bir sürü insan yarı Alamanca yarı Türkçe olarak birbirine bağırıyor. Birbirlerini anlayamadıkça daha da yüksek sesle bağırmaya başlıyorlar.
Çocuklardan, minik yavrularımızdan söz açılmışken. Anne ve babalardan bir ricam olacak: Lütfen çocuklarımızı plaja filan getirmeyelim. Plaj onlara göre bir yer değil! Tehlikelerle dolu! Mesela tam yağlanmış güneşlenirken yanından depar atarak geçtikleri abla sinirlenip kafalarını kuma sürtmek suretiylen kıwılcım çıkarmaya çalışabilir. E kum da yumuşak bir materyal olduğundan bu biraz uzun zaman alabilir. Mesela 1 karış suda debelenen minik yavrunuz “anne bah dipten gitçem, annea dipten gitçem, aneeeaa bakmıyosun!” diyerekten bağırdığında lütfen çocuğunuza bakın. Eğer bakmazsanız aynı sinirli abla çocuğunuzun kafasını suya batırarak ne kadar dipten gidebileceğiyle bizzat kendisi ilgilenir. Hatta mümkünse siz de birbirinize bağrınmayın.
Sevgili anneler babalar bilmem anlatabiliyor muyum?

Emekli yazlıkçı

10 Temmuz 2009 Cuma

Mülakat hezimetlerimden sonra “benim için yüksek lisans bitmiştir bi daha da marmaraya gelmem!” diyerekten tası tarağı topladım yazlığımızın bulunduğu güzide bir beldemiz olan Akçay’a geldim.
Akçay daha çok emekliklerin rağbet ettiği bir yer. Yaş ortalaması baya yüksek. Otobüs yolcuları arasında 56 yaşından küçük tek kişi bendim sanırım.
Buradaki hayatım ole sizin tahmin ettiğiniz gibi sahilde şakalaşan arkadaş gruplarıyla, yazlık diskolarla, sahilde ateş yakıp etrafına oturmalarla geçmiyor. Ben de adeta bir bikalemın hayvanı gibi ortama uyum sağladım. Emekli oldum lan burada!
Sabahları 7 de kalkıp yürüyorum, eve dönüp kahvaltımı ediyorum. Sonra deniz olayına giriyorum; takılıyorum sahilde kendimi önlü arkalı döndere döndere yanmaya çalışıyorum. Sahilde de yürüyorum. Zaten buradaki hayatımın çok büyük bi kısmı adeta bir Aborjin gibi yürüyerek geçiyor. Akşamları mangal filan yapıp, okey oynuyorum. Sonra da uyuyorum.
24 yaşında sağlıklı bir genç olarak değil efkaftan emekli Mürteza bey tadında geçirdiğim bu çılgın tatil anılarım şimdilik bu kadar. Bu ay sonunda dönmezsem kafayı çizicem sanırım….

İkinci raunda geldik….

6 Temmuz 2009 Pazartesi
Mülakat hezimetlerimin bu ikinci bölümünde siz sevgili okuyucularıma “yönetim ve organizsayon “ mülakatı meaceramı anlatacağım.
Efeem önceki yazıda da belirttiğim gibi bu bölümün mülakatlarda 52. Sıradayıdım. 3’erli gruplar halinde girdik içeriye. Hayatta en nefret ettiğim mülakat tarzıdır; grup mülakatı. İnsanı insana kırdırmanın yeni metodu. Sıraylan oturduk; ben ortadayım. Anlayamadığım bir şekilde mülakat İngilizce yapılıyor ilk mülakatın aksine. İlk soru yanımdaki hatuna geldi tabi niye yüksek lisans yapıcan, ne işine yarıcak akademik anlamda gibi düz sorular geldi. Yavrucak kendince cevapladı. Sıra maalesef bana geldi.
Burda bir parantez açmak istiyorum. Sanırım ben kadınlardan nefret ediyorum. Harbi lan ediyorum! Böyle ükela, karşısındakini aşağılamak için elinden geleni yapan tavırları. Kendilerini bir konuya adamış gibi gözüküp aslında o konuda bi skim bilememeleri. Soğuk kanlı olamamaları, en ciddiye alınmıcak şeyleri ciddiye almaları. Ama asıl ciddiye almaları gereken konuları es geçmeleri! Allam bırak erkekleri lezbiyen olan insan var lan! Hadi erkekler yanmış sen nası gönüllü olarak yakıyosun başını.
Tabii ki juride biri daha genç olmak üzere 2 hatun kişi vardı. Neyse başladılar soruları sormaya:
-So simen you graduted from hebele
-Yes
-Did you have any classes about BA?
-Yes….
Lan keşke yes demeyeydim. Yes diyen çenem kopaydı. Başladı genç olan kadın (önce yanındakine bu benim alanım du bah şimdi neler sorup aklını alacam tarzı bi bakış attı). Yok maltineyşınıl kampani neymiş, malitdomestik kampani neymiş. Diyemedim bebeyim ben o dersi en son 3 yıl önce aldım; ne kadarını hatırlamamı bekliosun. Neyse bi kaç tane tamamen bilgi sorusu sordu. E sorular bilgi sorusu olunca atabiliten de sınırlı oluyor bi yerde. Neyse kadının suratında ekşimik bi ifade boka bakar gibi bakıo bana.
Benden bi randıman alamayacağını anlayınca yanımdaki kıza geçti. Kız jeobişi mühendisiymiş. Ben zaten bilemembu işletme müyendizim ben, kendi alanımın dışına taşmak istiyorum filan dedi. Jüri kişisi “en azından dürüstsün” dedi. Ha ben orospu çocuğuyum çünkü! Senin sorularını kale alıp yanıtlamaya çalıştığım için, ben siyasalda politika okudum benim direk alanım olmuo işletme, karşı tarafın taksisiyim ben demediğim için.
Senin daha bir mülakat yapmayı bile organize edemeyen okulunda “yönetim ve organizasyon” master ı yapmak için kıçımı yırtıyorum. Başvurusu için yok belge bırakmak adına işimden gücümden izin alıp, zaman harcayıp, para harcayıp te anasının örekesindeki Bahçelievler’e gidip başvuru yapıyorum. Mülakata girecem sıram kaçmasın diye bi o binaya bi diğerine dolap beygiri olmuşum. Terden giydiğim gömlek sırtıma yapışmış. Sen geç benim karşıma ağız burun ey hıyar gibi! Almazsanız da skime kadar yolunuz var sözde eğitilmiş ukala bok sürüsü!

Dürüstlük mü istiyodunuz alın size dürüstlük!

PiEs: Bülent Ersoy'dan korkuyodum; Armağan Çağlayan'a denk geldim...

Talihsiz Serüvenler Dizisi 1. Bölüm


Mülakatım kısaca bok gibi geçti. Bu kadar terslik üst üste gelemezdi ya!
Sabahtan başladı terslikler. Türkiye’nin salağı olduğum için sınava giriş kartımı evde unuttum. Abim koşturdu getirdi arkamdan. Deli danalar gibi mülakat için asılan listeleri bulmaya çalışıyoruz, bilmediğimiz binalara giriyoruz, insanlara soruyoruz. Neyse birini bulduk “organisational behaviour” 14. Sırdayım. Bölüme 15 kişi alınacak zaten; az da olsa şansım var diye düşündüm. Fakat diğerini hala bulamıyoruz. Neyse birileri sınav mınav dedi karşıki binayı gösterdi. Ne sınavı lan! Karşıki binaya koşturduk “Yönetim ve Organizasyon “ için sınava alıyorlarmış. Etrafta ne bir duyuru, ne internet sitesinde bir yazı hiç bir şey yok! Bu arada saat 10.15 oldu, 10.30 da sınav bitiyormuş. Saçma sapan 1’ er cümle karaladım. Çıktık sınava bizim gibi geç girenler bir hayli fazlaydı. Ha bu arada bu dersin mülakat listesini sınava girilen sınıfın kapısına asmışlar bunda 52. Sıradayım.Bize sıra gelmesine yaklaşık olarak 1 saat varmış, bu bölüm için üçerli gruplar halinde alıyorlar mülakata.
Diğer binaya koşturduk Organizational Behaviour şeysine girmeye. Bekledim biraz, tek aldılar mülakata. Bir masaya dizilmiş 6-7 kişi vardı. Önce kendimden bahsetmemi istediler.
-Efeem ben 1985 sen-esinin sıcak bir haziran akşam üzerisinde ailemin 2. Ürünü olarak dünyaya şeyettim. Sırasıylan 2004 yılında KAL’ı sona da İ.Ü. yü bitirdim. 1 yıl da çalıştım. Çalışma hayatımdaki eksiklerimi fark edince master yapmanın benim içün kaçınımaz olduğunu iyice idrak ettim.
-Neden OB?
-Çünkü organisasyonlar beni heyecanlandırıyür. Mesela beach partiler, Kenan konserleri bayılıyorum…
-OB nin hanki alanlarını kendine yakın hissediyorsun?
-Hepsini…Yok ole demedim. Ethics dedim, Türkiye’de en eksik olan o çünkü….Bide indastriyıl saykoloci.
-Peki sence indastriyıl saykoloci hanki alanlardakesişiyör.
-Bir çok alanda hatta onları ayırd etmek mimkin değil..Endüstri içindeki insanların saykolocisi felan…çok mühim şeyler. Esasen bu soruya kadar fena gitmiyordum. Bundan sonra zincirlene trafik kazası vidyosu gibi olmaya başladı her şey.
-OB ile ilgili hanki yayınları okudunuz? Bu bölüme başvurduğunuz için kitap okumuşsunuzdur konuyla ilgili.
-Tabi ben hep hobi olarak okurum zaten bunları…Bölümle alakalı araştırma yaptım fakat özellikle bir kitap alıp okuduğumu söylersem yanılıcı bir yanıt vermiş olurum filan dedim.
Sonra UEFA kupası gibi bi çanaktan soru çektim. Soru şu
- Liderliği bir kişilik özelliği olarak tanımlarsak, bunu oluşturan özellikleri nasıl tanımlarız gibi bişi çıktı.
Kıçımdan sallama konusundaki güzel örnekleri sundum.. Neyse bu arada jüride bulunan dazlah ve fakat yakışıklı jüri kişisi. Etikle alaklalı soru sormak istediğini söyledi. Buyurun tabii tabii didim. Aristo dedi, felsefe,ahlak dedi, erdem dedi sonra bunları bir şekilde lidere bağladı. Ben de bozuntuya vermeden hani sanki hep böyle bi soru sorulmasını bekliomuşum gibi “ah bebişim sen nerelerdeydin” bakışımı attım yine uydurmaya başladım. Fakat bende rol kabiliyeti sıfır; götümden çeke çeke uydurduğumu 5 yaşında çocuk anlar.
Sonra bana teşekkür ettiler. Rica ettim bende
Soru sorabilir miyim dedim ? He buyur dediler.
-Beni nası değerlendirdiniz olacak mı acıba? dedim.
Söyleyemiyorlarmış.

Mülakat meaceralarımın 1. Bölümü burada sona erdi.

Sonraki bölümde: -Yönetim ve organizasyon mülakatı sıçışım
-Yaktın beni Emrah Cengiz
-Bir konuda bilgi sahibi değilsen sus!



Reblog this post [with Zemanta]

Mülakat Yusufçuğu

5 Temmuz 2009 Pazar

Yarın marmara üniversitesine mülakata gireceğim. Daha önce bir sürü iş görüşmesine gittim ama bole akademik bir jüri karşısına ilk defa çıkıcam. Çok helecanlıyım. Kendimi şarkı yarışmalarının adayları gibi hissediyorum. Armağan Çağlayan karakterli bir kişi olucak mı acaba? Peki ya Orhan Gencebay?

Ben en çok Bülent Ersoy çıkmasından korkuyorum. Zira bende bu şans varken jürinin tamamı Bülent Abla çıkabilir. Ben içeri gidiyim ütü yapayım en azından kıyafetime meaşallah meaşallah desinler.

Çok stresliyim lan öyle böyle değil

Eğer bu blogu okuyan birileri varsa benim için manituya dua edin olur mu?









Reblog this post [with Zemanta]

Ünlü Rüya

4 Temmuz 2009 Cumartesi

Şunu farkettim ki 90!lara ait bir zaman diliminde yaşıyorum ben. Niye böyle bilmiyyorum ama sanırım çocukluğumu özlüyorum. Öyle çok matah bi çocukluğum da olmadı ama şu ankinden iyiydim sanırım.

Artık işsiz güçsüz bi kimse olduğum için yüzlerce saatimi internette geçirebiliyorum. Hep aklımda olan bir şarkıyı daha buldum buradan izleyebilirsiniz.

Bu şarkıyı bir kadın söylese hoş olmaz mı acaba ?

Çok yorulmuştum uyuyakaldım
Rüya gibi geldin ama birden yok oldun....


Nese şarkı da klip te bence gayet güsel...Ama vidyodaki abimin başına geleni allah düşmanıma vermesin!

Eni vici vokke......

Michael JacksonMichael Jackson via last.fm

Maykıl Ceksın öldü. İyice duygusallaştım lan. Abi benim çocuklarım şimdi bilmicek mi lan enivici vokke yi? Kemal sunal öldü, Barış Manço öldü şimdi de Maykıl...Ölmeyin ya bitmesin çocukluğumuz.

Bu sayede de ne kadder severmişiz Maykıl Ceksın'ı ve na kadar yanlış tanıyormuşuz bunu da öğrenmiş olduk..

Salı günü cenazesi yapılcakmış. Nası olucak acaba...

Teyk keyr maykıl! vi lav yu...



Reblog this post [with Zemanta]

Sex Sells!

2 Temmuz 2009 Perşembe

Naber gençler? İyilik sağlık nossun. Yarın işteki son günüm olacağı için kasmıyorum erken yatayım, uykumu alayım diye.
Bloguma bi bakayım dedim. Lan abi hakkaten kimse okumuyo ! Hatta iki gözümün çiçeği sevgilim olacak terbiyesiz bile girmemiş. Yani tamam çok büyük bir popülarite beklemiyodum ama lan bu kadarı da ayıp oluyo yani. Müzik felan da koydum; pavyona çevirdim sayfayı!

Neyse okunsun diye ayşe armanvari yaklaşımlarda mı bulunsam acaba? Ayıpçıl hikayeler filan mı anlatsam. Bi arkadaşımın başına geldi diye kendi hikayelerimi başkalarına mı mal etsem yada kendi hikayelerimi mi başkalarının ağzından anlatsam.
Bir ayşe arman olamam…olamam abi..bu konuya değinmek bile istemiyorum. Sanırım sadece ayaklarıyla insan öldürebilir kendisi hatta ayakları bağımsızlığını bile ilan edebilir.
Ayıpçıl hikaye anlatmaca olayı da bana ters, ben ole genital konulara inemem. Ayıp lan ne o ole feriştah gibi. Zaten en son birebir başımdan geçen en genital hikaye sokakta sevişirkene kitlenmiş 2 dene köpecik görmem. Köpekten 62 olmuştu garibanlar içim fena oldu.
Kısacası benim gibi içinde bir Hamza barındıran bir kişi için “sex sells” konsepti olmuyo…
Hamza diyorum abi...ilginç değilim ben lan!Ondan okumuyosunuz biliyorum.




Reblog this post [with Zemanta]

Mışıl....

1 Temmuz 2009 Çarşamba

Aslında bir sürü şey yazıcam ama çok uykum var ya!
İki gündür yeterli uyuyamıyorum. Uykumu alamıyorum….
Az uyuyum yazcam bişiler.
Hadi ben yattım
İyi geceler Benjamin
İyi geceler simen :D