Ne işim var lan benim Pazar sabahı Kartal Cevizli’de?

25 Aralık 2010 Cumartesi

Henüz bitmemiş bir yüksek lisans tezim olmasına rağmen geçtiğimiz hafta tekrardan ALES sınavına girdim. Neden diye sormayın. Sanırım 19 senelik öğrencilik hayatımı bitiremiyorum sevgili okur. İçimde devamlı ödev yapmak, sınava girmek, hocalardan fırça yemek isteyen besili bir inek var.

İşte bu inek yüzünden Pazar günü uykumun en datlı dakikalarını yaşamam,en kötü ihtimalle kalkıp çişimi yapıp tekrar uyuman gereken dakikalarda Kartal Cevizli’de betonarme ötesi bir lisedeyim. Yoğun güvenlik önlemlerini aşıp okula girebilmişim. Zaten kapıda Kolombiyalı koko kuryesi muamelesi görmek istemediğimden yanıma bi kafa kağıdım, azıcık da para almıştım. Efil efil ergen teri kokan sınıfımı buluyorum. Hatta duvarlara sinen kokunun ağırlığından ve sınıfın soğukluğundan çocukların ısınmak için Cuma günü sınıfta aktif bir şekilde uzun eşek oynandığı konusunda teoriler geliştiriyorum.

Gözetmen öğretmen hanım teyze geliyor bize sınav kitlerimizi dağıtıyor. Sınav kiti dediğim malum artık ALES olsun KPSS olsun bu tarz sınavlarda kullanacağımız kırtasiye malzemeleri sınavdan önce paket halinde dağıtılıyor. İçinde 2 dene kalem (fatih marka), 1 dene silgi (no name), 1 kalemtraş (dandik), 2 olips şeker bi tane de peçete bulnmakta. Açıkçası peçeteyi görünce sınav esnasında yaşanacaklar konusunda biraz endişeleniyorum. Kitapçıklar dağıtılıyor, gözetmen teyze de bu yoğun güvenlik önlemlerinden tırsmış olacak ki herkesin sınav giriş kağıdına, kafa kağıdına filan tikatli tikatli bakıyor. Benim belgelerimi kontrol etmek için yaklaşınca bi an götüme sakladığım malları fark edecek diye endişeleniyorum. Sonra “ne malı olum?” diyorum kendi kendime. Aniden narotiğin aradığı bir kurye değil sadece doktora filan yapmayı düşünen genç bi kişi olduğumu hatırlıyorum; sorulara geçiyorum.

Burada bir parantez açıp soru sayısının ve ağırlıklarının değiştiğini; 200 sorudan 150 tanesini yapmamız gerektiğini sınava 5 dakika kala öğrenmemi kendi ilgisizliğime ve angutluğuma bağlıyorum. Sınav başlamadan önce konuyla alakalı bir brief veren adını bilmediğim “çok çalışmış konuya hakim yaşı geçkince abi” ye buradan teşekkürlerimi sunuyorum.

Sınav soruları elbette ki yüksek lisans ve doktora yapacak kişilerin zihinsel kapasitelerini ölçecek seviyedeydi. Zevksiz bir hatunun haftalık giyim kombinasyonlarını hesaplamak olsun, bayağı kesirler olsun, çemberin çevresi olsun mühim şeyler bunlar. İlerde tezimizi yazarken, araştırma yaparken lazım olacak bunlar hep.

Neyse öyle böyle sınav bitti; kendimi dışarı attım. Trafik ve kalabalık yüzünden 2 saatte evime zor ulaştım; cep telefonum yanımda olmadığı için annemler en sonunda cozutup ales bahanesiyle kocaya kaçtığımı düşünüp beni aramaya filan çıkmışlar sağolsunlar.

Yanıma bırak cep telefonu bozuk para bile almama izin vermeyip sanki evimin çevresinde yada en azından aynı mahallede okul yokmuşçasına beni te Kartal’a göndererek böyle renkli bir Pazar günü geçirmemi sağladıkları için yayında ve yapımda katkısı olan tüm kişi ve kurumlara teşekkürü bir borç bilirim. Hayatıma renk kattınız.

Ağzımızı Kırarlar

12 Aralık 2010 Pazar

Tekrardan spor salonuna gitmeye başladım. Gördüğüm acayipliklerden narsisist kaslı abi, ekürisi saz arkadaşları, bilimum kaslanma serzenişleri (bas abi bas, ekmeği kesecen günde 4 litre süt içecen kanka!), bisiklet üzerinde kek tarifi veren ev hanımı tipolojilerine blogun bir yerlerinde değinmiştim. Fekat bu yeni tanıştığım insan güruhu bambaşka sayın ve sevgili okur; tae- bo yapan ev hanımları ordusu!

Saat 19:00 da başlayan teo-bo derslerimiz, fitnızımızın sahabı “ters koni” abi tarafından verilmekte. Gerçekliğin sınırlarını zorlamak gibi olacak ama hayal edin 15 tane ev hanımı (bi kısmı taytlı bi kısmı taytsız) önlerinde arnold tipli bir abi gayet senkronize ve düzgün bir şekilde havaya Allah ne verdiyse aparkat olsun, kroşe olsun, high kick olsun savurup duruyorlar. Fonda da sözleri “hold me, kiss me love me baby!...” olan godik bir tekno şarkı çalıyor. Bu sırada Ters koni abi Amerikan savaş filmerinde gördüğümüz götlek çavuş edasıylan : “Tekmeyi daha yukarı at! En sert yumruğun bu mu ha bu mu? Yat yere 50 şınav çek!”. Askerliği sanki Kütahya Hava İndirme’de değil Arkansas’ta yapmışçasına girdiği bu tripler umarım ordusunun kazan kaldırıp kendisini dövmesiyle sonuçlanmaz. Zira hatunlar kelebek gibi uçup arı gibi sokacak kıvama gelmiş hocam...