Sevgili tezim

1 Eylül 2011 Perşembe

Seni yazarken..
Kalktım bir çay demledim
Breaking Bad’in 4. Sezonunu bitirdim
Acıktım
Tost yaptım kendime
Elim değmişken bulaşıkları kaldırdım
Facebook’ta 7 senedir görmediğim
Muhtemelen bundan sonra 70 sene daha görmeyeceğim arkadaşlarımın
Resimlerine baktım
Sanki milletin çok skndeymiş gibi resim yükledim, video paylaştım
Sıkıldım
Makale tararken
26 yaşımdan sona bilgisayar oyunlarına sardım
Sims’iydi, Fall Out’uydu, GTA’sıydı
Gözlerim sulanana kadar oynadım
1997’den beri izlemek isteyip kaçırdığım tüm filmleri indirdim
İzledim
O değil de
12 Maymun hakkaten süper filimmiş lan tezim!
Tükettim kendimi
Bu yüzden tezim
Benim bitmez ızdırabım
Bak bu kez kibar söylüyorum, hatta fark ettiysen
Şiir formunda yazıyorum
Yoksa tersim pistir
Ne olur çık git hayatımdan…

Benden Bukadar

30 Temmuz 2011 Cumartesi

Bu yazıyı Beatles’dan Love Me Do’yu dinlerken yazıyorum. Çok keyifli olduğumdan değil keyiflenebilmek için. Aynı amaçla yaklaşık olarak yarım kilo dondurma yemiş olmam, internette 50 adet kadar komikli video filan izlemem de pek işe yaramadı. Bir şeyler yazabilir miyim lan acaba maksadıyla aylar sonra ilk defa yazmaya çalışıyorum. Bu birkaç ayda işimden ayrılma ve tezime odaklanma kararı aldım. Fazla bir ilerleme kaydedemedim. Yerli yabancı pek çok firmayla iş görüşmesine gittim. Muhtelif Özlem, Merve ve Pınar Hanım’larlan mülakatlar gerçekleştirdim. Grup mülakatlarına katıldım bu tür kollektif mülakatlarda farz-ı misal çalıştığım firmanın sikko projesi hayat mebat meselesiymiş, çoluğun çocuğun rızkı, evin morgıcı buna bağlıymış gibi canla başla fikir ürettim, katılımcı oldum, katılamayanın fikrini aldım. En sevdiğim özelliğimin çalışkan ve sonuç odaklı olmam, kişiliğimin olumsuz yanınınsa fazla mükemmeliyetçi olmam olduğuna neredeyse kendim bile inandım. Zeki, çevik, atik ve prezentabl oldum..sonuçta babayı aldım. İş görüşmesine gitmekten o kadar sıkıldım ki bi ara “riks budur” diyip karşımdaki İK kadınına hareket çekmeyi ve elinden bırakamadığı Starbucks kupasındaki leş kahvesinden bir yudum alıp odayı terketmeyi düşündüm ama fazla orijinal bir fikir olamadığı için vazgeçtim..

Değişen Birşey Yok

19 Şubat 2011 Cumartesi

Maalesef şişmanlık maceramın sonuna gelemedim.

6 öğün yiyorum; spora gitmeye çalışıyorum..su, bitki çayı filan içiyorum..İçki içemediğim ve fast food yiyemediğim için kendimi sosyal hayattan soyutlayıp münzevi bir hayat yaşamaya başladım.. Ara öğün, kan şekeri tırı vırı kovalarken tezimi bile bi yana kodum…

Düşünün ki bu aralar girdiğim en sosyal ortam diyetisyenimin bekleme odasıydı; 4 şişman nefret ederek birbirimizi inceleyip hangimizin daha şişman olduğunu anlamaya çalışıyorduk.

Kadın dergilerini karıştırdım, bu baharın trendlerini (camel rengi trençkotun altına renkli etek giyiyormuşuz) ve ona seni seviyorum dedirmenin 22 yolunu öğrendim. Tam sizin ilişkiniz hangi aşk filmini andırıyor testini çözecekken benim sıram geldi. (Neyse ki yanıtı biliyorum “Terminator 2: Judgment Day”).

İçeri girdim güleryüzlü mamafih zalım bir diyetisyenim var. Beni tarttı bu hafta yarım kilo vermişsin dedi, aferin dedi..Kendisine en sevimli halimle önümüzdeki hafta 5 kg vermek için söyleyeceği herhangi bir kimyasalı (legal olsun illegal olsun) kullanabileceğimi belirttim. Acık çukulata yesem dedim..bak şimdi dedi bir madlen çukulata karesini al dedi..evet dedim..4 e böl dedi…evet dedim…bir parçasını al, o minik parçayı damağına yapıştır dedi..em dedi…

EMMEDİM!

Neden reenkarnasyona inanmıyorum?

8 Ocak 2011 Cumartesi

En sevdiğimiz kişilerden olan Gözde İnsanı bu aralar reenkarnasyon mevzuuna takmış. Konuyla alakalı kitap olsun mekale olsun bunları karıştırıyor. Okumakla da kalmıyor vaktinin bir kısmını adeta bir tarikat lideriymiş gibi beni de bu kavrama inandırmakla geçiriyor. Benim hayata yönelik genel yaklaşımım “böle hayat mı olur olum..bitse de gitsek” tandansında olduğundan ve öldükten sonra yüzde bir milyon ihtimal asil listeden cennete kapak atacağımı bildiğim için hiç kafamı yormuyorum bu konuya. Sanki bi bok varmış gibi ne gelecem lan bi daha! Cennette denize masa kurdurup Jim Morrison, Kurt Cobain ve Jimi Hendrix’le okey oynama hayalim var lan benim! Ha velev ki geldim eğer Brunei sultanının varisi ya da potansiyel bir model, aktrist adayı değilsem kendimi beşikten atar intihar ederim. Bir hayatta daha yıllarca okumaya, iş aramaya, çevre yapmaya kasacak mecalim yok.

Neyse Gözde’ye dönelim; anlattıkları arasında en acayibime giden şey ruh bölünmesiyle ilgiliydi. Şöyle ki ölümden sonra nasıl oluyosa artık ruh ikiye ayrılıyor. Bu ayrılan ruhlar 2 farklı bedende reenkarne olyor; ağzımıza pelesenk olmuş “ruh ikizi” nanesi de böye çıkıyormuş ortaya.

İşte bu akşam sıcak çikiletelarımızı içerken bu mevzuyu bana ruh ikizim sevdiceğimle paylaştım. Aniden aslında içimizde Hamza isimli kıllı bir herifin veya mahallenin kabusu olmuş kız kurusu Atiye ablanın ruhunu paylaşıyor olabileceğimiz gerçeği yüzümüze tokat gibi çarptı..Evet işte bu yüzden sırf bu yüzden reenkarasyona bir kez daha inanmıyorum sayın okuyucu!

PİES: İstemiyorum lan tanımadığım adamın ruhunu içimde ne münasebet…