Yeme İçme Olayları

28 Ağustos 2009 Cuma

Değişik restoranlarda zıkkımlanmayı seven bir kişiyim ben. Merak ettiğim bir yer varsa yemez içmez para biriktiririm oraya gitmek için. Bugün bir arkadaşım benden birkaç restoran tavsiye etmemi istedi. Aşağıdaki listede yemekten sonra pantolonumun üst düğmesini açmak zorunda kaldığım mekanların adını görebilirsiniz. Tamamen lezzet odaklı bir listedir.Eşiyle gideceği bir yerler aradığı için sadece restoranları yazdım; büfe, seyyar satıcı ve kahvaltı olayına hiç girmedim. Bu sebeple bir liste daha yaparsam adı “pislik ve lezzetin doğru orantılı olduğu yerler” olacak.

-Adana Kazancılar (http://www.adanakazancilar.com) Adanası süper, gerçekten süper!
-Ranchero (http://www.ranchero.com.tr/) Metata yiyin, nachos ları da mükemmel
-Göztepe Et Lokantası (http://www.goztepeetlokantasi.com) Fix menüleri var özel günlerde tercih edebilirsiniz.
-Il Padrino (http://www.ilpadrino.com.tr/restaurant.html) Sarımsaklı ekmekleri güzeldi
-Go Mongo (http://www.gomongo.com.tr) Değişik burası, gidince anlarsınız 
-Hacı Abdullah (http://www.haciabdullah.com.tr) Beğendili kebap ve ayva tatlısı
-El Torito (http://www.eltorito.com.tr/) Combo tabakları güzel, her şeyden tadabilirsiniz hatta iki kişi filan doyar o tabaklarla- tabi ufaltmadılarsa
-Et’n More (http://www.etandmore.com/) haftasonu gitmeyin, gerçekten gitmeyin
-Chilli’s (http://www.chilis.com.tr/) Burger ve steakleri muazzam
-Sait İskender (http://www.saitiskender.com.tr/) İskender ve dondurmalı irmik helvası
-Kanaat (www.kanaatlokantasi.com.tr/) Yapsrak sarma ve ayva tatlısı (evet ayva tatlısı seviyorum ben)
-Çiya (http://www.ciya.com.tr/) Falafeli ve kabak tatlısını deneyin
-Casa di Moda (bunun sitesi yok sanırım)
-Günaydın (http://www.gunaydinet.com/tr/subeler.php?sube=s12) İstinye Park’daki steak house olan,
Hamiş: Burjuva değilim ben, oburum… Böyle böyle dobalak oldum zati….Ayrıca işsizim ve param yok
Hanimiş: Unuttuğum yerler olabilir, ilk aklıma gelenleri yazdım hak geçmesin

Bir Mülakat Macerası Daha

26 Ağustos 2009 Çarşamba


Bugün İstanbul Üniversitesi Mülakat’ındaydım. Mülakat yazılarını benden sonra yüksek lisans için hazırlanacak kişilere faydalı olur diye yazıyorum. Çünkü mülakatlara hazırlanırken birkaç blog ya da site haricinde bilgi alabileceğim pek bir şey bulamadım.
Sabahın kör vakti yollara düştük zira bizim oralardan Beyazıt’a gitmek için 3 vasıta değiştirmek gerekiyor. Neyse İÜ mezunu olmama rağmen mülakatın yapılacağı sınıfı bulmam bir hayli zaman aldı. Bu arada “işletme” bölümüne başvuruyorum (Allahım napıyorum ben ya! Ben ancak telefonda işletme yapabilirim, neyime benim işletme). Mülakatın yapılacağı odanın kapısında arasında amcalar ve teyzeler de olan takım elbiseli bir tomar insan toplaşmış birbirini itiştirerek bir kağıda bakıyorlardı. İçimdeki beyaz kıvırcık tüylü koyunu dinleyerek listeye yöneldim. 50 x 50 ebatlarında 4 adet kağıttan oluşan listelerde yaklaşık 3000 kişi filan vardı. Sonra kafamı kaldırdım listenin başındaki “özel hukuk” yazısını fark ettim. Toplasan bir Pers ordusu edebilecek kadar avukatı arkamda bırakıp bir üst kata seyirttim. İşletme bölümünün kapısının önünde 37 kişilik makul bir listeylen karşılaştım.
Buradan öncelikle mülakata benden önce giren ve “içeride ne sordular” sorumu duymazlıktan gelerek cevapsız bırakan insan profiline sesleniyorum: Kör kuyularda merdivensiz kalın inşallah! Adamlardaki tribi görsen sanki Britney Spears gece klübünden çıkıyor bende sefil bir paparazziyim aşk hayatıyla alakalı saçma sorular soruyorum; o da beni yanıtsız bırakıyor. Tavır aynen bu! Neyse mülakata dönelim içeride” Niye yüksek lisans yapmak istiyorsun” diye sordular. Kendimce cevaplar saçmaladım. Hatta baya saçmaladım. “Başka bölüme başvurdun mu?” diye sordular . Zerrece utanmadan “Hayır” dedim. Teşekkür ettiler. Rica ettim. Sonra çıktım. Bu kadar toplasan belki 5 dakika sürmeyecek bir görüşme için kasmışım. Neyse 28’inde açıklamayı planlıyorlarmış. Hadi bakalım.

Ve sonrası..
Ekürim Gözde insanı ile Kadıköy’e gidiş; yemek yiyiş üstüne kahve içerken “Lan birilerini çağıralım çok güzel oldu böyle” diyip insanları arayış…Herkesin işte ya da işinin olması. Çok yalnız olduğumuzu fark edip eve dönüş…Ühü!

Yok lan çok üzülmedik ama asosyaliz galiba biraz.

Reblog this post [with Zemanta]

Sinema Saati

22 Ağustos 2009 Cumartesi
İşsiz güçsüz bir kişilik olduğumdan sebep dana gibi yatıp bol bol film seyrediyorum. Şunu anladım ki sevgili okur ben sinemadan zerrece anlamıyormuşum. Mesela en son izlediğim birkaç film hakkındaki görüşlerimi sizinle burada paylaşmak istiyorum. Gördüğünüz gibi diyet tavsiyeleri, gezi yazıları ve gündelik haberlerden sonra siz sevgili okurlarıma sinema eleştirisi de yapmaya başladım.

İlk filimimiz Sleuth: Jude Law oynuyor. Bu kadar. Şaka şaka Jude Law bide Michael Caine oynuyor. Sadece iki oyuncusu var ve devamlı konuşuyorlar. Filmin bir yerinde konuşmaları takip etmekten yoruldum Jude bebişimi izledim. Jude konuştu konuştu, Michael emmi konuştu uzun monologlar ve diyalogların sonuna doğru azıcık uyumuşum…Sonra uyandım canım dondurma çekti…Böyle bir filimdi yani.

İkinci filmimiz Into The Wild: Sean Penn’in gerçek bir hayat hikayesinden senaryolaştırdığı bu güzide yapım Imdb’den 8,2 almış. Kahramanımız Chris yeni mezun bir kişidir. Stanford’dan kabulünü aldığı gün eğitim masraflarının tamamı babası tarafından karşılanan ve altına araba çekilen film festivali enteli duyarlılığına sahip Chris kardeşimiz “Lan bana niye araba aldınız, paranızı materyaliniz de istemiyorum. Afrika’da insanlar aj, savaş var” filan diye tripler atıp, annesinin “oğlum yavreem yapma babana karşı gelme” diye yalvarmalarına kendince çok felsefik yanıtlar vererek ortadan kaybolur. Üniversite için ayrılan parayı bağışlar, cebindeki banknotları yakar (yaktı lan caanım dolarları!). Ske sürülecek aklı olmayan kahramanımızın tek amacı Aleaska’ya gitmek, orada doğayla bütünleşmektir. Film boyunca o kadar Aleaska (Bkz:Alaska’nın Amarigan aksanında telaffuzu) ismini duyarız ki artık bir noktadan sonra her duyuşumuzda asabımız bozulur gülmeye başlarız. Film özünde kendi küçücük sorunlarını aşmaya çalışmaktansa kaçıp gitmeyi tercih eden ve yollarda sefil olan modern dallamanın hikayesidir. Şimdi elin Amerikalısı bole bir maceraya atılsa “hippi” olur, “ free spirit” olur; aynı olayı Türk bir adam yapsa gazetelere “genç cinnet geçirdi”, “evden kaçan gencin ailesi yasta” gibi haberler çıkar bir ay sonra da her şey unutulur, filmi filan çekilmez “meczup olmuş çocuk” der geçerdik. Kahramanımız yolculuğu boyunca parasız kalır, aj kalır, dayak yer, sürünür ama bir kere olsun anasını babasını aramaz “ben iyiyim merak etmeyin, takılıyorum” demez. Dağ görür, taş görür şaşırır gerizekalı. Hatta taş gibi bi hatun bulur onunla da sevişmez. Bole kafası kırılası moron bi kişidir Chris. Sinirlendim lan! Öteki filme geçelim.

Bed Time Stories: Adam Sandler filmi bu. Konusunu bile yazmıyorum çünkü ilk 10 dakikadan sonra sonunu tahmin edebildiğiniz mutlu sonlu, Amerikan komedisi. Bir Adam Sandler klasiği olarak yan rollerden birinde Rob Schneider’ı görüyoruz. Gariban gibi figüranlık yapmasın Ron Şınaydır, kendi filmlerini çeksin, kendisi Adam Sanler’dan filan kat kat daha komik. Boş vaktiniz varsa izleyin, komedi filmi işte.


The Existenz: Filmin baş rol oyuncusu “Judge Law” . Kapakta öyle yazıyor. İlk önce baş rol oyuncusunun Jude Law hayranı bir porno yıldızı olduğunu düşündüm ama Jude Law’mış. Film hakkında çok derin bir açıklama yapamayacağım 15. Dakikasından sonra uykum geldi. Birde bağırsağa benzeyen oyun konsolu vardı. Tiskindim aletten lan, kordonu böyle doğum kordonu gibi öyk!



İşte son zamanlarda hayatımın çok değerli birkaç saatini izlemekle geçirdiğim filimler bunlar. Hoşuma gitti yav film eleştirisi yapmak! Yazının başında da belirttiğim gibi ben sinemadan zerrece anlamıyormuşum. Çünkü benim yaptığım yorumlar üzerine forumlardaki diğer eleştirileri okuduğunuzda aslında bu filmlerden bir halt anlamadığımı, izlediğim eserlerin bir çoğunun türünün tek örneği filan olduğunu okuyacaksınız. Sanırım yeteri kadar entel değilim ben, Üç Maymun’da da uyumuştum zaten..Gideyim “50 First Dates”’i tekrar izleyeyeyim. Sıkıcı değil o...

Reblog this post [with Zemanta]

Büyük Lokma Ye....

20 Ağustos 2009 Perşembe

Feysbuk'a foroğraf yükleyenlere tırı vırı ettikten 2 gün sonra feysbukta 2 dene albüm yaptım. Pişman deilim. Sadece eşşeğim ben.Hehehe

Ama güzel bişiymiş lan! Altına yorum filan yazıyo insanlar. Bir an için selebiriti oldum, pazar keyfine çıktım zannediyosun. Belki 15 değil ama 5 dakkalığına şöhret oldum lan :D Şaka şaka olmadım dur bi kaç tane de lise fotosu eklicem, sanırım durduramıyorum kendimi.
Kişisel not: Şişman olanları eklemeyeyim, zayıf ve karizmatik olanları ekleyeyim...evet.

Evde Tek Başına

18 Ağustos 2009 Salı

Anamlar beni bırakıp yazlığa gettiler. Evde yapayalnızım sevgili okur. Tüm arkadaşlarım işinde gücünde olduğu için gündüzlerimi çoğunlukla tavana bakarak değerlendiriyorum. 12-1 gibi uyanıp spora gidiyorum. Sonra gelip yemek yapıyorum, yemek yaparken sanki bir yemek programındaymışımcasına tarifler veriyorum, kendi kendime şakalar espriler yapıyorum.
“Yemek pişirirken mutlaka yakınınızda sıcak su bulundurmaya çalışın, bu arada bu yemeğimizde soğanı çiğden koyuyoruz kavurmuyoruz..”
Akşamüstü bir arkadaşımı filan arıyorum akşam gelip kalması için gelirse akşamları muhabbet edip “Yemekteyiz”i izliyoruz.
Tüm bunların dışında kalan zamanımda “duruyorum”. Eşşek gibi çalışarak geçirdiğim bir yılın neticesinde geldiğim bu durumdan azıcık zevk alsam da içten içe kendimi sıkıcı ve işe yaramaz hissediyorum. Ha bi de milletin feysbuktaki fotoğraflarına bakıyorum. Tatile gidenler, doğumgününü kutlayanlar, İstanbul’un hiç gitmediğim yerlerini gezenler. Onlara kısaca “yaşayanlar” diyoruz. En sevdiğim yaşayan feysbuk profilleri yaklaşık 30 tane albümü 30000 tane fotoğrafı olan profiller. “lise mezuniyeti”, “ilkokul “, ”Ercan düğün”, “kardeşimin sünneti” isimli albümler beni saatlerce oyalıyor. Lan albüm diyince eskiden de ansiklopedi okurdum bole saatlerce o geldi aklıma (kaplanı oku, ordan kaplumbağaya geç, kapan modellerine bak böyle giderdi bu). Neyse teşekkürler hayatının her milisaniyesini feysbukta paylaşan topluluk, hayatıma anlam kattınız.
Evet sıkıcı lan benim hayatım. Hatta eğlenmek neydi onu bile unuttum. Evde karılı kızlı parti vermeyi düşündük ama gelecek katılımcı kişi sayısı 5 i bulamadığından 1 şişe votka alıp içme kararı aldık. Bunu da bulamayanlar var. Ya votka da olmasaydı?
PiEs: Komikli olmuyo son zamanlarda yazılar pek. Kusura kalmayın.

Bye Bye Love..........

17 Ağustos 2009 Pazartesi

Bye byeImage by -Ant via Flickr

Uykum var. Sevgilimi Amariga'ya gitmek üzere sabahın köründe yolcu ettik...Kendisi bu sefer bayaa uzun kalacak. Bu sebeblen:

Bye bye, love.
Bye bye, happiness.
Hello, loneliness.
I think i'm a-gonna cry





Reblog this post [with Zemanta]

Being Torpah Ağa

10 Ağustos 2009 Pazartesi
Evet kendini genç hissedenler. Yaşınız 70 ve üzeri mi? Liseli küçük kızları gördüğünüzde içiniz pır pır ediyor mu? Bi bok yiyemeyeceğinizi bilseniz bile iğrenç fenteziler kuruyor musunuz? Bok gibi paranız, boyunuzca çocuklarınız var mı? Bu sorulara evet cevabını veriyorsanız, Torpah Ağa'nın taktiklerine kulak verin.

-Küçük bir kız alınır (mümkünse ole çok okumuş çok yazmış olmasın, ole aşırı güzel de olmasın, fazla göze batmasın). Ha "alınır" derken paray..öhö yani "ailesinin onayıyla" alın.
- Kıza ewlenmeden önce ona ne kadar para verebileceğinizi mutlaka gösterin. Evlendikten sonra da para verin, bolca para verin..
-Olayı çevrenizde acayip bulanlar olacaktır.Bi kaç yawşak gazeteciye röpotaj verin. Olayı sizin ağzınızdan dinlemeleri gerektiğini söyleyin. Onlar sizi yeteri kadar yağlar.
-Herkese bu olayın gayet normal olduğunu anlatın. Hatta olayın normalliğini vurgulamak için mümkünse ergenlik çağındaki bir torununuzu asker arkadaşınızla nişanlayın.
-Kutsal kitaplardan örnkler verin. Kuran deyin, peygamber efendimiz deyin, dinimiz amin deyin.
-Kendi reklamınızı yapmayı unutmayın. Netçede sizde bir irgengsiniz. Pipinizi anlatın, nası güçlü olduğundan bahsedin. İsterseniz bi atı bile zikebileceğinizi anlatın. Bunun size verilmiş bir ayrıcalık olduğundan dem vurun. Özel olduğunuzu vurgulayın. Hem böylelikle diğer hatunlara da kendinizi pazarlamış olursunuz. Onlarda bu doğaüstü pipiden nasiplerini almak için size 2.,3. ve 4. karı olmak için sıraya geçerler, yedek klübesinden isterik çığlıklar atarlar.
-Kızın rızasından bahsedin aslında reşit gibi de ama değil gibi de filan diye saçmalayın.

Şimdi kaptınız mı taktikleri? Haydi amcalar, dedeler lise önlerine..Kalp ilaçlarınızı almayı unutmayın. Ya da unutun almayın müsait bi yerde ölün lan! Çükünüzü de ölünce pamuk diye götünüze soksunlar. Anca diner doymaz iştahınız!..

Merak ne güzel şey...


Bu resimde görmüş olduğunuz Kevin Bacon-David Bowie kırması abi Gary McKinnon İskoç bir bilgisayar sistemleri uzmanı. Aslında okulla arası pek eyi değilmiş 17 yaşında okulu bırakıp berberlik yapmaya başlamış. Fekat sonradan tamamen arkadaş gazına gelip bilgisayar eğitimlerine filan katılan McKinnon sonunda Londra'da bir şirkette yönetici olmuş. Buraya kadar bir başarı hikayesi diyebiliriz. Hatta bırava Gericiim diyorum buradan kendisine. Fakat bu geri kısa sürede ilgisini bilgisayar sistemlerinin açıklarına çevirmiş. UFO'larla alakalı bilgilere bakacam diye ABD'nin top secret dosyalarını hacklemiş ve dünyanın en muazzam hackerlık eylemini gerçekleştirmiş...ABD'de cezası müabbet hapis ve 2 milyon dolar da tazminat. İşin en kötü tarafı Brityanya bu dallamayı ABD'ye iade etmeyi kabul etti.

Aklıma takılan ilk şey "lan bu kadar kolay mı bu sistemleri kırmak?". Ki herif dikkatınızı çekerim öyle bilgisayar mühendisi, yazılım bilmemnesi filan değil. Sonadan birkaç yerde eğitim almış. Bu durumda msn history nizi okumaya and içmiş abiniz, şirketlerde mesaisini milletin hangi sitelere girdiğini öğrenmeye adamış bilgi işlemciler filan Pentagon'u patlatabilir rahatlıkla.

Öteyandan şimdi bu gariban hayatına beberlik yaparak devam etseydi ne olurdu. Huzurlu, mutlu bi hayatı olurdu. Akşam çıkardı işinden giderdi pabına, bi kazma diş ingiliz hatun bulur ona takılırdı. Ha komşuları röntler miydi? Elbette..Çünkü merak damarlarına işlemiş pezevengin.Hatta yan daireye steteskop dayayıp dinnerdi bile. Buradan Geri nin kankalarına da seslenmek istiyorum.. Yaktınız lan çocuğun başını. Bırakaydınız kendi san'atıylan uraşsaydı.

Olmaz ya bu McKinnon şartlı veya erken tahliye olursa, süikasta filan da uğramazsa açıklar mı incelediği dosyaları?...

Bu haberden neler öğrendik peki?
-Arkadaş gazına gelmeyeceksin!
-İnsanın başına ne gelirse ya meraktan ya da meraktan gelir.
-UFO'lara filan fazla takılma bak Amarıga 2 dakkada harcar adamın geleceğini.

Reblog this post [with Zemanta]