Kadıköy Çakma Gözlük Endeksi

22 Nisan 2010 Perşembe

Sevgili blog severler malumunuz dünyamız hızla dönmeye devam etmekte tabiyatıynan bu sene de havalar ısındı, kediler azıttı, çiçekler açtı, polenler uçuştu filan. Her ne kadar 2 gün evvel kıçım donsa da bu ani ısınmayı ergen sivilcesi gibi patlayan Eyjafjallajokull’un depreşmesine yoraraktan hoş karşıladım; üzerine gitmedim. Devamlı gözüme gözüme giren sevimli güneş ışıncıklarını ekarte edebilmek için en Bihterinden (artık Bihter Gözlüğü diye bir kavram oluşmuş bu arada) bir gözlük edineyim dedim. Fakat pintinin teki olduğum için muhtemelen 1 ay içerisinde ya kıracağım ya da bir yerlerde unutacağım bir gözlük için 200 TL filan vermeye gönlüm el vermedi, Üzgünüm Ray Ban..üzgünüm Dior…Neyse fazla caz yapmayayım Kadıköy’deki seyyarların yolunu tuttum. Efenim bi kere her yerdeki modeller aynı kocaman kocaman kemik gözlükler ya da Ray Ban çakmaları bulunmakta. Fiyatları da tükkanın ya da seyyarın Kadıköy’deki konumuna göre 10-20 TL arasında değişiyor. Hoş satıcı size 20 derse; 10 kağıt veririm diyorsunuz. Gözlüğünüzü alıp misler gibi hayatınıza devam ediyorsunuz. Sizinle sanki Kızılay dağıtmışçasına aynı model gözlükleri takan kalabalığa karışıyorsunuz. Yok ben illa marijinal olacam diyorsanız kenarına izmarit filan yapıştırıp Lady Gaga gözlüğü de elde edebilirsiniz.

Yemek

11 Nisan 2010 Pazar

Yemek yemeği, yapmayı, yemek yiyen insanları izlemeyi, yemek resimlerine bakmayı, yemek yapan insanları izlemeyi, yemek yapan insanları izlerken yemek yemeği seviyorum…Food porn denen olayın müptelasıyım diyebilirim yani (hayır kıçına patlıcan sokan kadınlardan bahsetmiyorum, site olan hani bak link verdim oraya). Neyse internette amatörce hazırlanan yemek bloglarını da takip ediyorum. Gözlemlediğim birkaç şey var:
-Ortalama bir Türk hanımı sanırım haftada en az 2 defa güne, bir defa da brunch a gitmektedir. Bu insanlar formlarını nasıl korumaktadırlar?
-Yaklaşık 12 bin yıldır filan pişirilen gün yiyecekleri-ki kendileri kısır olsun, dolma olsun, kek olsun candır canandır- hala blogların en orijinal tarifleri arasında bulunmaktadır.
-Bilindik bir yemeğin üzerine kaşar rendelerseniz, yeni bir yemek elde etmiş olursunuz.
-Henüz dünya bunu duymaya hazır değil ama tiramisu bir Türk tatlısıdır!
-Zeytinyağı her boka şifadır. Uysun uymasın her yemeğe konur.
-10 sene evvel Hürriyet’in verdiği mavi arcoroc yemek takımı 10 evden 7 sinde bulunmaktadır.
-Fotoğraf altı sempatikleri Facebook dışında da aktif halde çalışmaktadırlar Ay Hatice çok güzel olmoooşş (resmine bakarak nasıl anladıysa?), Sibel harikasın (??) gibi yorumlar bırakır; hızla kaçarlar.
-Türkiye’nin ekönömisi açısından bakıldığında hemen hemen her mutfakta 10 gr da olsa safran, 1 adet Kitchen Aid (ki kendisi öküz gibi pahalı bir alet) ve çift kapılı gırtlağına kadar dolu, tarz buzdolabı bulunmaktadır. Kısacası zengin milletiz biz galiba ya?
Yine de seviyorum sizi gün kuşları. Hatta peşinize takılıp gün gün gezerekten müptezel olmak istiyorum.
Neyse şimdi buraya az evvel yaptığım beyaz peynirli, domatesli tostun süper artistik resimlerini koyacaktım ama fotoğraf makinesini çıkartmaya üşendim…Şimdi Foodporn’dan resim seçeyim ben iyisimi hem 1-2 saat oyalanmış olurum

Statistical Depression

10 Nisan 2010 Cumartesi

Daha önceden yazdım mı bilmiyorum ama ben matematiksel anlamda hakkaten bir angutum. Simen kuluma bu sene ne ızdırap çektirsem diye düşünen sevgili rabbim başıma bir istatistik dersi sardı ki hayata küstüm. Izdırap 101 kodlu dersimiz yaklaşık 6-7 haftadır filan devam ediyor. Önceden acık da olsa konuya aşina olan ben derste sadece tahtaya yazılan bazı bitakım sembolleri defterime geçiriyor; hocanın yüzüne anlamsız anlamsız bakıyorum. Fakat malesef herif beni iplemiyor; coşarak taşarak dersi anlatıyor arada bize bakıp yüzündeki dungeon master ifadesiyle acımasızca gülümsüyor. Sonra arkasını dönüp bi kaç formül daha yazıyor ve bu ders asla ama asla zamanında bitmiyor. Geçen hafta hepimizi 3 saat filan sınıfa kapattı; 20 küsur yaşında kazık kadar adamlar altımıza işeyecektik. Sanırım fantezilerinde bizi sınıfa kitleyip günlerce istatistik anlatmak filan yatıyor.

Ha bu kadar anlatmaya ben anlıyor muyum? Elbette hayır….Belki tahtaya yazdığı formüllerin neyin formülü olduğunu anlasam tamam ama yok onu da anlamıyorum.
Haftaya sınav yapacakmış…hadi bakalım…
O değil de ki kare ne olm?

Tadillenme…

3 Nisan 2010 Cumartesi

Şu an size tiner kokusundan sebep kelle olmuş bir şekilde sesleniyorum sevgili okur. Tadilatperver insan anamın teşvikleriyle başlayan tadilleme işleri evimizi bir haftadır afet bölgesine çevirdi. Gözde insanından sığınma hakkı talep ettim; saolsun tadilatın birkaç gününü kendisinin rezidansında geçirdim. Hatta bu sabah ewime dönünce kendisinden devamlı oturma ve çalışma izni talep etmeye karar verdim. Zira adeta Big Bang 15 dakka önce gerçekleşmişçesine evimizi kaplayan toz bulutu görüş alanımı neredeyse sıfıra indirgerken, yerlere serilmiş gazete kağıtları ve “laylon”larla beraber kafamı gözümü yarmam için gerekli ortamı ziyadesiyle sağlıyordu. Fakat asıl heyecanı kıyafetlerimi ararken yaşadım; Camel Trophy tadındaki bu mücadele hurç yığınlarının üzerine tırmanma, koli kaldırma ve didiklenme etaplarından oluşuyordu. Tinere hiç değinmiyorum, artık keyif vermeye başladı çünkü. Gelgelelim hayatımda ilk defa (ve sanırım son defa) Franz Ferdinand dinleyen ve kendi arasında İngilizce konuşan 2 dene usta ile de karşılaştım ki artıkın ölsem de gam yemem sanırm.
Bu yazının ana fikri: tadilat yapmayın olum.. valla bak.. çok fena bişi…
Öle bok içinde yaşayın..
PİYES: Bide evde olduğum süre boyunca döner, lahmacun yemekten de tiksindim lan!