Yorucu geçen bir günün ardından...(daha klişe olamazdım)

25 Mayıs 2009 Pazartesi

Biraz önce geldim eve. Yimemi yidikten sonra şu blog şeysini az bi kurcalıyayım dedim.

Her sabah yaklaşık 7.30 gibi evden çıkıp 15 dk kadar minibüse binmek için yürüyorum. Öncelikle burada İstanbul minibüsleri ve minibüsçülerine kalbimin en derin yerlerinden seslenmek istiyorum..Ölün lan! tek istediğim sadece ölmeniz..Basit yani.. Yok benim babam, abim, kaynım minibüsçü die çıkanınız olusa alnını karışlarım. Trafiin, yolcunun, yayanın ağzına sıçıp bide para kazanan bu güzide insanlara yasin okunmaz sanırım. Nese gödüğünüz gibi bu münübüs konusunda yaralıyım hafiften bi duygu seli oldum.

Aslında sadece minibüsler değil sorun, otobüsler, vapurlar, motorlar, doluşlar ...onlarca insanın tavuk gibi sıkış tıkış gittiği gitmeye mecbur da bırakıldığı abuk ve saçma toplu taşıyamama sistemi. Hele bir de metrobüs diye birşey var. Sanırım en büyük hayal kırıklığım da budur. Ben metrobüsü ciddi ciddi metromsu bişi sanıodum lan! Olum bu bildiğimiz otobüs. Zaten gidemiyormuşlarda yanlış almışlar (biliosunuzdur zaten). Hatta bunların fenafillah durakları var e-5 de. Orada biriken insan yığınını gördükten sonra Kavimler Göçü'nün nasıl birşey olabileceği ilk defa gözümde canlandı. Metrobüzden kendini atan öncü klanlar otobüslere doluşurken arkada kalıp kendine yer bulamayan artçı kavimler ise minibüsleri zapturapt altına aldı.

Aslında çok seviyorum lan ben yaşadığıkm şehiri. Mesela bi şehri sevebilmenin en iyi ölçütü bana göre koku. Hatta bir sürü şeyi sevip sevmemenin ölçütü. Zira ben herşeyi iyi kötü ayrıd etmeden kokluyorum. İnsanları, yemekleri, anlam veremediğim cisimleri.. Nese bunu başka bi zaman analtırım. İstanbul ise buram buram kokan bi şehit. İyot, çöp, yosun, çiçek(evet çiçek lan bu şehrin her yerinde manyak gibi çiçekçi var), lağım, kebap, toz, kum, ter. Herşeyin karışımı gibi kokuyor sanki. Ama bu şehri bu kadar sevmeme rağmen maalesef bi gün yollarda çıldırıcam. Bi minibüz şöförünün kafasını ısırıcam, bi otobüsün camını indiricem, 3-5 uyuz otobüs teyzesini dövücem...

Bu muhabbet böyelece gider sanırım. Ben yazdım diye İstanbul'un toplu taşıma sorunu çözülmes zaten. Bugükü yazımı otobüste birebir başıma gelen bir olayı anlatarak sonlandırıyorum.

Otobüs: 14B
Zaman: Ben diyim 2002- sen de 2003
Ablam yaklaşık 30-35 yaşlarında bindiği andan itibaren arkasında beliren delüganlı ya arada dönüp pis pis bakmakta ama sonra önüne dönmekte. Bu arada da çocuğun da hatunu ellediği, fortladığı fln yok (fordizim başlıbaşına bir yazı konusudur bu arada); aralarında 15-20 cm mesafe var. Neyse kadın bindikten bir 30 dakika kadar sonra bacım patlar: "Öte get acıh! Üstüme çıhtın". Çocukda sakin bir sesle otobüsün çok kalabalık olduğunu bu sebeple
o kadar yakın olduğunu kendisinin sapık olmadığını belirtti. Fakat gazı alan tipik yurdum çaçaron ablası bik biklenmeye devam etti. Akabinde çocukla aralarında çok fena bir ağız dalaşı başladı. Kadın afıra köpüre konuyu uzata uzata çocuğu cinnet kıvamına getirdi. Sonunda çocuk "Neyine bakacam senin" kabilinden bir laf etti. Sonra anaaam...Ablam koptu, tam anlamıyla delirdi vebu kadar zamandır aklımdan çıkaramadığım şu cümleyi kurdu "De get ule bıraksaydım salıverecedin zırtıma". Neyi nasıl salacaktı pek anlamadım ama o an otobüste ağlayan bebeler bile sustu sayın okuyucu.

İşte bu da böyle bir anımdır....

PiEs: Sonunu iyi bağlayamadım sanırım, nese olduğu kadar artıkın....

2 yorum:

gözde insanı dedi ki...

simencim benim bindiğim 17 ye binmeye çalışırken başımızdan geçen ızdırap ve küfür dolu olayı da anlatmanı temenni eder..başarılar dilerim :)

bezgin bekir dedi ki...

çok acı dolu bir deneyim di :) ama yazarım bigün

Yorum Gönder