Olduramadım

21 Haziran 2009 Pazar

Yandaki arabayı dikizlemek… Çocukluğumdan beri vazgeçemediğim bir aktivitedir. Minik bir yavruyken özellikle uzun yolculuklarda burnumu cama yapıştırır diğer insanların arabalarının içini televizyon gibi seyrederdim; içeride eğer varsa yaşıtım çocuğa el sallar abuk subuk hareketler yapardım. Hala da yapıyorum, abuk subuk hareketleri değil tabi lan! Sadece insanları inceliyorum. Ne var lan bunda diyebilirsiniz. Haklısınız esasen. Hiçbir özelliği yok yaptığımın.
Tek bir şey fark ettim. Çok benziyoruz birbirimize hem de çok. Esasen bir karınca sürüsünden hiçbir farkımız yok. Mesela arabalardan birinde üç kişilik bir aile vardı. Anne hayattan bezgin, baba yorgun, çocuk arka koltuğa tırmanıyor. Anne hem bezgin hem çocukla uğraşıyor, baba aynı dikkatle araba kullanmaya devam ediyor. Baba kararlı, baba sinirli. Sollayan minibüsçüye vites değiştirdiği kolunu kaldırıp “ne ayaksın hemşerim” hareketi yapıyor. Bindiğim otobüs hızlanıyor; üç kişilik sinirli baba ailesini kaybediyorum.
Göz hapsindeki yeni arabamın içinde bir çocuk ve bir genç kız var. Kız camdan dışarı bakıyor; oğlan radyoyla oynuyor. Garip bir şekilde suskunlar. Sonra kız aniden hızlı hızlı bir şeyler söylüyor. Manyaklığı ele alıp dudaklarına odaklanıyorum kızın. Sadece her kelimenin sonuna “yani” koyan insanlardan olduğunu anlıyorum; yada anlayamıyorum. Hatta muhtemelen yanlış anlıyorum.
Sonra sinirli baba ailesinin bir değişik varyasyonuna rastlıyorum. Bu sefer arkada 3 çocuk var. Anne türbanlı, bol altın bilezikli; baba “bıyıhlı” ve tabi ki sinirli. İlk aileden pek bir farkları yok yani. Ha kadının elinde b,r poşet var; çocuklar da çips yiyor.
Sıra benim en çok özendiğim insan araba tipine geliyor. Özenmek değil ama söyle diyeyim akşam tıkış tıkış bir otobüsün içerisinde giderken, ah ulan şu arabada ben de olsaydım dediğim araba. Aslında bir araba da değil bir konsept, yaşam tarzı…
Önce arkadan görüyoruz. Ben arabadan anlamam ama “sıfır” sanırım. Arka cam da “University of… Tırıvırı” ya da “Tırıvırı University” yapıştırması var. Yalnız buradaki tırıvırı sizin üniversitede hayaliniz olan okula denk düşmektedir. Benim için Boğaziçi’ydi mesela. Ha bir de “baby on board” zımbırtılarından. İçerideki tipin şişman, kel ve şerefsiz olduğunu düşünerek içime su serpiyorum. Trafik tıkanınca içeridekinin şişman ya da şerefsiz olmadığını görüyorum. Hem çocuk hem kariyer yapmış bir yavru var içeride Saçları güzelce toplanmış ama öyle başöğretmen topuzu gibi değil, üstünde güzel bir takım var güneş gözlükleri şahane. Makyajının görülebilir kısmı akşam olmasına rağmen akmamış. Vites kolunun orada bir Starbucks bardağı, vites kolu otomatik. Otomatik vites koluyla bardak uzun zamandır tanışıyor hatta; hiç yadırgamıyorlar birbirlerini. Ön camda yaşadıkları özel bir sitenin logosu da mevcut…
Özenti yada kavruk bulabilirsiniz belki ama. “Tamamıyla tamamlanmış bir hayat” değil mi bu? Şu anda her birimizin edinmek için kıçını yırttığı şeyler değil mi bunlar? İnsan gibi yaşama hakkı, işinden evine dönerken yollarda sürünmeden dönme hakkı… Basit şeyler aslında.
Diyordum ya çok benziyoruz birbirimize karınca sürüsü gibiyiz. Sinirli babalar, suskun analar, pij çocuklar, tribal hatunlar, kurtlar vadisi ağabeyler. Bu kariyer kadınlarından mesela binlerce var. Ben de bunlardan olayım lan noolur! Minibüste sürünen orta sınıf tombik kız olmak istemiyorum artık. Bi oldurun be!

Reblog this post [with Zemanta]

0 yorum:

Yorum Gönder